14 Temmuz 2008 Pazartesi

TARİH : 8 AĞUSTOS 1921

ASKERLERİN DURUMU İLE İLGİLİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN YAPTIĞI KONUŞMA:
(Milli Savunma Komisyonu aldığı bir kararla, Başkomutanın yaptıkları ile ilgili Meclisi bilgilendirmeyi kararlaştırır. Bu karar doğrultusunda komisyon üyesi Trabzon Milletvekili Hüsrev Bey söz alır ve özetle şunları söyler: ‘Başkomutan, Genelkurmay karargahını kendine karargah olarak seçmiş, ayrı bir karargaha gerek görmemiştir. Başkomutanlıkça yapılan işlerden en önemlisi, orduyu kuvvetlendirip, eksiklerini tamamlamak olmuştur. Bunu yapmak içinde tüm milletin yardımını istemiştir. Her ilçe merkezinde Milli Vergi Komisyonu (Tekalif-i Milliye Komisyonu) aracılığı ile aşağıda sayıldığı gibi vergi alınacaktır (alınacak vergiler zapta geçmemiştir). Ordunun kuvvetlendirilmesi için on beş, yirmi gün içinde belli bölgelerdeki 33, 34, 35, 36 yaşındakiler, yeniden silah altına alınacaktır. Doğudan yeterli kuvvetin gelmesi için emir vermiştir. Başkomutan ordunun hazırlanmasını yakından izlemek için birkaç gün burada kalacaklardır. Daha sonra Genelkurmay ve Milli Savunma komisyonundan yeteri kadar üye ile cepheye gitmek için tren hazır olup, emir verildikten üç saat sonra hareket edilecektir. İstanbul’dan çağrılan yüz kadar subay, bugün İnebolu’dan gelmeye başlamıştır. Şu anda bu subayların görev yerleri belirlenmiştir. Ankara’ya gelen otuz subay da anında cepheye gönderilecektir. Yaralı olanlar iyileştikten sonra cepheye gidecektir. Başkomutan tarafından adları belirlenen üç milletvekili, hastaneleri gezip Meclisin selamını hastalara iletecek ve dertlerini dinledikten sonra iki, üç gün içerisinde Meclise bilgi vereceklerdir. Ayrıca ilçelerde kurulan komisyonların görevlerini yapıp yapmadıklarını denetlemek için bazı milletvekilleri görevlendirilmiştir. Yine Paşa Hazretleri düşünülen eksiklikleri ve şikayetleri bize bildirmenizi rica etti. Biz de bunları not olarak kendisine sunacağız. Bu konuşmadan sonra söz alan birkaç milletvekilinin çeşitli isteklerde bulunması üzerine, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa söz alır).

MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkomutan)– Milletvekillerinin bazılarının halkı aydınlatmak görevi ile dışarıda bulunmaları, önceden alınan karar doğrultusunda uygun bulunmuştu. Ancak sancaklarda (livalarda) dolaşacak milletvekillerinin, orada bulunan askeri yetkili ve idarecilerin üzerinde yetkili olmaları şeklinde önerilerin birtakım sakıncaları vardır.
Bakanlar Kurulunda bulunan arkadaşlardan biri, Müdafai Hukuk Cemiyetleri kuralım istiyor. Milletin düşüncelerine önemsemeyen İstanbul’daki Bakanlar Kurulu’na karşılık, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk cemiyetleri kurulmuştu. Bugün durum değişmiştir. Milleti mutlu edecek Bakanlar Kurulunu oluşturmaya çalışıyoruz. Bu konuda yapmayı düşündüklerimin bir kısmını, biraz önce Milli Savunma komisyon üyesi arkadaşımız açıkladı.
Bir arkadaşımız da Rumları esir edip silahlarını almayı önerdi. Kuşkusuz hepimiz Rumları, silahtan soyutlamaya kesin kararlıyız. Yapabildiğimiz yerlerde bunlara karşı hoşgörü göstermiyoruz. Samsun ve civarında Rumların silahlı teşkilatları vardır. Onların elinden silahlarını almak, onlara savaş ilan etmek demektir. Onlara savaş ilan etmek için yeterli kuvvetin bulunup, bulunmadığını düşünmek gerekir. Aksi düşüncede olan varsa, bize bunu anlatmalıdır. Karadeniz sahilinde bir çok yerler var ki, tüm kalbimizle istememize karşın oralara yetişemiyoruz. Olanak ölçüsünde insanların elinden silahlarını alıp, cepheye gideceklere vermek kadar doğal bir çözüm yoktur. Örnek olarak Biga, Düzce, Bolu’da alınmıştır. Ancak sadece silahlarını almak için vurmak, öldürmek öneriniz varsa, biz bunu yapamayız.
Bir arkadaşımız, getirecekleri kuvvet sayısına göre insanlara ünvan verip, yüz kişi getirene yüzbaşı, bin kişi getirene albaylık verelim dedi. Bu şekilde ünvan verilecek insanlara güven olmaz. Sokaklardan topladığı binlerce insanla unvan alır ve bir süre sonra askeri dağılır, gider. Bugün hiç maddi destek almadan topladığı kuvvetlerle vatan ve millet için görev yapmış arkadaşlarımız, unvan için çalışmak arzusunda değildir.
Arkadaşlar, duygusal olarak, keşke şöyle olsaydı, böyle olsaydı şeklinde düşüncelere kapılmak ülkeyi kurtarmaz. Yunan, İngiliz, Fransızların saldırması yanında, bütün dünyanın bize saldırması olasılığı da söz konusu olmuştur. Ancak millet, namus ve bağımsızlığı için yalnız bir şey düşündü: Namuslu olarak yaşarım, bunu kabul edenlerle dost olurum, kabul etmeyenlerle ölünceye kadar savaşarak ölürüm. Milletin ve millet vekillerinin kararı budur. Engelleri yenme kararımızı zayıflatacak bir olay görmüyorum. Aksi düşüncede olan arkadaşların varlığını dahi düşünmek istemiyorum.
Yunan saldırısını durdurabilir miyiz diye soruluyor? Buna aklıma gelen bir örnekle yanıtlamak isterim. Birinci Dünya Savası sırasında, Alman karargahına gidip Batı Cephesinde Ludendurof ve Hindenburg ile görüştüğümde saldırıya hazırlanıyorlardı. Ondan önce İngilizlerin bir saldırısını geri çevirmişlerdi. ‘Bundan sonrası için güven var mı?’ dedim. Güldüler: ’Biz düşman saldırısını durdurmak için hazırlandık. Ancak kesinlikle durduracağımıza ait elimizde bir senet yok. Saldırının başarılı olup olamayacağını hiç bir zaman kestiremeyiz. Sadece saldıracağız deriz. Başarı oluşa bağlıdır’ diye yanıtladılar. Bu nedenle biz, tüm maddi ve manevi kuvvetlerimizle düşmanlarımızı durdurmaya çalışacağız. Bunda başarılı olacağımıza güvenimiz tamdır. Anca yurdumuzun tamamını savunup, korumak istiyoruz. Arada bir kısmının geçici olarak düşmanın eline geçmesini kabul gerekebilir. Sonuçta inşallah başarılı oluruz.

Hiç yorum yok: