14 Temmuz 2008 Pazartesi

TARİH: 6 MART 1922

BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’NININ ASKERİ DURUM İLE İLGİLİ YAPTIĞI AÇIKLAMA:
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkomutan) (Ankara) – Arkadaşlar, bu akşam cepheye hareket edeceğim. (Allah selamet versin sesleri.) Yüce Heyetinize veda etmek için geldim. (Allah muvaffak etsin!) Bu nedenle askeriyenin durumu ile ilgili bilgi sunmak istiyorum. (Teşekkür ederiz sesleri.) Bildiğiniz gibi Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra ordumuz, düşmanı batı yönünde izlemeye başladı. Bu hareket Eskişehir, Seyitgazi ve Afyon genel hattının doğusuna kadar uzatıldı. Bunlar süvari birliklerimizle, onlara yardımcı olmak için ileriye gönderilmiş bir kısım birliklerdi. Bu hatta gelindiğinde saldırı hareketini durdurduk. Saldırıyı devam ettirmek için birtakım eksiklerimiz vardı. Onu tamamladıktan sonra devam etmeyi uygun bulduk.
Düşmanın Söğüt, Eskişehir arasında bir tümeni bulunuyordu. Eskişehir’in doğusunda, Seyitgazi yöresinde dört tümeni ile, onun daha güneyinde nasıl hareket edeceği belli olmayan iki tümeni vardı. Demek ki düşman Eskişehir ve Afyon’da bir grup oluşturmuştu. Bu iki grup arasında da bazı birlikleri vardı.
Biz de ordumuzu bu düşman cephesinin tamamen karşısında olacak şekilde: Kuzeyden güneye doğru Afyon - Eskişehir- Ankara demiryolu hattı ile Afyon- Konya demiryolu hattı arasındaki sahaya yerleştirdik. Yine bildiğiniz gibi, verdiğimiz karar devamlı saldırı idi. Duraklama, ancak saldırı için ihtiyacımız olan araçları karşılamak amacına yöneliktir.
Çok gerekli olanların tamamlanmasına kadar geçen zamanda kışın gelişi, ikinci bir ihtiyacın doğmasına neden oldu. Üzülerek söylüyorum ki, özellikle elbise ihtiyacı vardır. İstenilen sayıda tamamlanamadığı için, saldırıyı ertelemek uygun görüldü.
Düşmanın durumuna gelince: Onlar da üç tümeni ile Eskişehir - Seyitgazi hattında bulunuyordu. Dört tümeni İznik yöresine göndermişti. Afyon’da beş, Dumlupınar’la İslamköy yöresinde bir, Çivril’de bir tümeni vardı. Bundan yirmi gün önceye kadar tarafların durumu böyleydi.
Bu sırada İstanbul’da ve Avrupa’da bir kısım politik fikir hareketleri görülüyordu. Düşman, lehimizde olan dünya kamuoyunu, kendi lehine çevirme çabasındadır. Türk ordularının şu zamana kadar elde ettiği genel güven yerine, kendi ordularının güçlü olduğunu dünyaya göstermek için politik bir hareket yapmaya çalışmaktadır.
Düşman Eskişehir’de topladığı kuvvetlerle doğu yönünde, yani Ankara yönünde bir baskın yapabilir. Bununla Ankara’yı gereksiz telaş ve heyecana düşürmek ve halkta karışıklık çıkarmayı isteyebilir. Durum aleyhimizde olmasına rağmen bunu kabullendik. Düşmanın doğuya doğru sarkma hareketine güvenle karşı koyacağımız önlemler alınmıştır. Aleyhlerine sonuçlanacağı kuvvetle söylenebilir. (İnşallah sesleri) Düşmanın saldırısına karşı, saldırıyla cevap verilecektir. Onların mevzilerinden çıkmaları, bizim için yararlı olabilir. Özet olarak düşman, şubat ayında önemli miktarda savaş malzemesi çekmiş ve on altı, on yedi yaşındakileri askere almıştır.
(Bu sırada Isparta Milletvekili Cemal Paşa’nın bir sorusu üzerine) Afyon karşısında gerektiğinde savunmada kalacak, gerektiğinde karşı saldırıya geçecek şekilde kuvvetli bir grup oluşturduk. Düşman durumu görünce bizim saldırıya geçeceğimizi sanmış olabilir.
Efendiler, düşman Sakarya’daki insan ve malzeme kaybını, yeniden tamamlamıştır. Özellikle İngilizlerden çok fazla yardım görmeye devam etmektedir. Allah’a şükür bizim ordumuz şu dakikada bile, düşmanın her türlü saldırısına güvenle cevap verecek kuvvet ve yetenektedir. (İnşallah sesleri) Ancak şu durumda düşman ordusuna karşı eksiklerimizin tamamlandığını söyleyemeyiz. İnşallah eklentiler yaparak onun da üstesinden geleceğiz. Saldırıya geçmek için henüz yapılacak çok işimiz vardır.
Efendiler, düşmanların Türkiye üzerindeki sonu gelmeyen isteklerinin ne kadar önceye dayandığını açıklamak istiyorum. Bildiğiniz gibi Avrupa’nın önemli devletlerinin bir kısmı Türkiye’nin gerilemesi ile kurulmuşlardır. Eğer kuvvetli bir Türkiye var olsaydı, denilebilir ki İngiltere’nin bugünkü politikası olmayacaktı. Viyana’dan sonra Budapeşte ve Belgrat’ta yenilmeseydi, Avusturya ve Macaristan politikası oluşmayacaktı. Fransa, İtalya, Almanya aynı kaynaktan doğmuş olan politikalarına kuvvet vermişlerdir. Efendiler, bir şeyin yok olması ile yükselenler, zarar görmüş olanları güçsüzleştirir. Gerçekte Avrupa’nın ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık, aksine Türkiye vadiye yuvarlanmıştır. Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkarı olanlar birleşmişlerdir.
Avrupalılar Türkiye’yi düzeltme, medenileştirme gibi bir kısım bahanelerle İçişlerine girip, söz geçirmişlerdir. Bunun etkisi altında kalan milletin, özellikle yüksek makamlardaki devlet görevlilerinin, düşünme yetenekleri bozulmuştur. Yaşamak, vatanı geliştirmek, insan olmak için kesinlikle Avrupa’dan öğüt almak gereğine inandılar. Sonuçta; bütün işlemleri Avrupa’nın istekleri doğrultusunda düzenlemek görüşü hakim oldu. Oysa ki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların planları ile yükselir. Tarih bu tür bir olay kaydetmemiştir. Efendiler bu düşme, bu gerileme sadece maddi olsaydı hiç bir önemi yoktu. Üzülerek söylüyorum, Türkiye ve halkımız ahlaken çöküyor. (Bravo sesleri) Bu durum incelendiğinde görülür ki, Türkiye doğu maneviyatı ile başlayan ve batı ile sona erdirilen bu yol üzerinde bulunmaktadır. Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan bir kısım insanlar, galip düşmanlar karşısında Türkiye’yi etkisiz ve çekingen bir halde tutmuşlardır.
Türkiye düşünürleri kendi kendilerini adeta aşağılıyorlardı. “Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza imkan yoktur. Kayıtsız şartsız canımızı, tarihimizi, varlığımızı dost Avrupalılara bırakmak gerekir. Bizi onlar idare etsin.” diyorlardı. İzzet Paşa’yı hatırlatmak isterim. Bildiğiniz gibi Balkan savaşından sonra vicdanı, kafası zayıf olanlar, bu milletin artık kurtuluşa ulaşamayacağı görüşünde idiler. Bunların başında İzzet Paşa vardı. İzzet Paşa o zaman dedi ki; “Biz kendi kendimizi adam edemeyiz. Bunun için kayıtsız şartsız dışarıdan heyet getirip, bu görevi onlara verelim.” Onun seçimi sonucu Liman Von Sanders başkanlığında bir heyet, milletimizin başına getirilmiştir.
Efendiler, Türkiye’yi bu bozuk yollardan, batmaya gönderen bu vadiden kurtarabilmek için düşünen beyinlerin buldukları bir gerçek vardır. O da Türkiye’nin yeni düşüncelerini inançla yaymak gereklidir. Türkiye’yi düştüğü çıkmaz yoldan kurtarabilmek için, millete kişiliğini ve saygınlığını tanıtmalıyız. Hayat ve bağımsızlığı için çaba göstermeye yeterli olduğunu anlatıp, yeni bir maneviyatla gelişmesini sağlamak gereklidir. Bu aslında hükümet teorisinin değişmesi ile mümkün olabilir. İşte bugün milletimiz ve milletimizin gerçek temsilcisi olan Yüce Heyetiniz, ilmen gerçekleri keşfetmiş bulunuyor. İnanınız ki yurdu ve milleti kurtarmak için bundan başka çıkar yol yoktur. Millet ve devlete hayat verecek olan bu yenileşmedir. Bu nedenle bütün yurdun canıyla, başıyla buna sarılması gerekmektedir. Bütün milletin bu uğurda son nefesine kadar kararından dönmemesi gerekir.
Bu sözlerimden sonra var olan savunma vasıtalarımızı hatırlatmak isterim. Efendiler, bizim üç savunma vasıtamız vardır. Bunlardan biri ve en önemlisi, doğrudan milletin kendisidir. Millet bu isteğin gerçekleşmesindeki inançlı kararını göstermeyi başarırsa, düşmanlarımızın saldırılarına karşı o kadar kuvvetli oluruz. İkincisi; bu milletin gerçek yetkili temsilcilerinden oluşan Yüce Heyetinizdir. Yüce heyetiniz, bütün dünyaya karşı dayanışma ve birlik içinde olmalıdır. Üçüncü vasıtamız; yine milletin silahlı evlatlarından oluşan ve düşman karşısında toplanmış bulunan ordumuzdur.
Bu cepheler, bildiğiniz gibi ikiye ayrılabilir. İç cephe (dahili cephe) ve dış cephedir (zahiri cephe). İç cephede esas olan, bütün halkın aynı düşünce ve inançla birlikte kurdukları cephedir. Dıştaki cephe ise, ordumuzun düşman karşısındaki cephesidir. Dıştaki cephenin sarsılması, bozulması, çözülmesi, yenilmesi hiç bir zaman bir milleti, bir yurdu mahvedemez. Bunun fazlaca önemi yoktur. Asıl önemli olan, yurdu temelinden yıkan ve halkını tutsak eden, iç cephenin düşmesidir. İşte bu gerçeği bizden önce bilen düşmanlarımız ki, en başta İngilizler, asıl bu cepheyi yıkmak için iki-üç yıldan bu yana, çalışmaktadır. (Kahrolsun sesleri)
“Kale içeriden yıkılır.” İşte düşmanlarımız da bizi içimizden yıkmaya çalışıyorlar. Bizce bilinen ve bilinmeyen zehirli girişimleri gerçekten korkunçtur. Efendiler, hiç kuşkusuz diyebiliriz ki, her birimizin şahıslarına dokunacak mikroplara ve araçlara sahiptirler. Üzülerek söylüyorum ki düşmanlarımız bu yolda hiçbir özveriden sakınmıyorlar. Türkiye’nin yok olması, kendi hayatları kadar önemlidir. Tek amaçları milli girişimlerimizi ve iç cepheyi yıkmaktır.
Önemli olduğu için söylemeliyim ki, Güneydoğu cephemizde bir Kürdistan olayı ortaya çıkarıp, oradaki suçsuz halkın kafasını karıştırıp, genel birliği bozmak için her türlü girişimde bulunmuşlardır. Kuşkusuz Hükümetimiz konu ile ilgili olarak gerekli önlemi almıştır.
Efendiler, gerek içteki cephenin, gerekse ordunun kuvvet ve maneviyatını sağlamak görevi, Yüce Heyetinizindir. Ne kadar birlik ve dayanışma içinde, ilerisini düşünerek hareket edersek, iç ve dış cepheler o kadar güvenilir olur. Şu zamana kadar Yüce Heyetiniz, yurdun ve milletin istediği olgunluk ve saygınlıkla hareket etmektedir. Böyle olmakla birlikte düşmanlarımız, beynimizde oluşan en küçük bir anlaşmazlıktan dahi yararlanma yollarını aramaktadır. Bu konu ile ilgili Dışişleri Bakanlığı dosyalarını dolduran birçok raporlar vardır.
Arkadaşlar, savaşın gelişmesine göre cephede bulunacağımdan, yaklaşık bir ayı aşkın süre sizlerden ayrı kalacağım. (Allah muvaffak etsin sesleri) Bu süre içerisinde ümitsizliğe sebep olacak açık tartışmalardan kaçınılmasını, özellikle Yüce Heyetinizden rica edeceğim. Ordunun moral gücünü kötü etkileyecek bazı konular vardır ki, ayrılırken bu konuları sizlere sunacağım.
Benim yokluğumda özel kalem olayı söz konusu edilmiş. Bilindiği gibi Meclis Başkanlığı’nın kendine ait özel kalemi vardır. Sanılmış ki, Meclis Başkanlığı’na milletten gelen yazılar özel kalemde yok ediliyor. Bu doğru değildir. Bildiğiniz gibi Başkanlık Makamında oturan kişi aynı zamanda Yüce Meclisin Başkanıdır. Meclisin işlemleriyle ilişki içindedir. Diğer yandan Bakanlar Kurulunun da doğal başkanıdır. Son zamanlarda Başkanınıza bir de Başkomutanlık yetkisi verdiniz. Bu sebeple de ordunun işleriyle ilgilidir. Bu üç konuda birçok yazışma, doğrudan Başkanlık Makamına gelir. Eğer bunların tamamını Yüce Heyetinize sunarsak veya komisyonlara gönderirsek, ordu ve Bakanlar Kuruluna ait işler, bütünüyle durur. Başkanlık Makamına seçtiğiniz kişiye güveniniz olmalıdır. Başkan gelen yazıları ilgili makamlara gönderir. Doğrudan Yüce Meclise ait ise, Başkatipliğe gönderilir. Orduya ait ise olayın özelliğine göre Milli Savunmaya veya Genelkurmaya gönderilir. Bu yazışmaların kolaylıkla yapması için özel kalemi vardır. Özel kalem, Başkanın güvendiği insanlardan oluşur. Ben burada bulunmadığım zamanlar Başkanlık görevini yapacak kişi İkinci Başkandır.
(Mustafa Kemal Paşa konuşmasının bu kısmında komisyonlardan çıkıp meclise gönderilmiş olan kanun tasarıları ile ilgili detaylı bilgi verir. Daha sonra milletvekilleri tarafından sorulan soruları yanıtlar).
MUSTAFA KEMAL PAŞA - Efendiler, Sakarya Savaşı’na benzer bir meydan savaşı yapacağız. Bu meydan savaşında Yunanlıları yurttan kesinlikle çıkarabiliriz. Düşmanın saldırısını karşılamak için her türlü önlem alınmıştır. Ankara’ya doğru ilerlemesine karşı alınacak önlemler kararlaştırılmıştır. En çok kuşku duyulan düşmanın süvarisidir. Beş süvari tümeni olduğuna ait haberler vardır. Ancak bir süvari tümeni vardır. Kuvvetlerini artırmak için planlananın ancak yarısını getirtebilmiştir. Süvari kuvvetlerimiz onlardan üstündür.
“Düşmanın Samsun yöresine çıkarma yapması söz konusu olabilir mi? Çıkarma hareketi yapıldığında buna karşı önlem alındı mı?” deniliyor. Buradan kuvvet alıp çeşitli sahillere çıkarma yaparsa, meydan savaşını kazanmamızda bize yardım etmiş olur. Çıkarma olursa, karşı koyacak kuvvetlerimiz o yörede bulunmaktadır.
Efendiler, sözlerime son verirken, hepinize içtenlikle esenlikler diliyorum. (Allah muvaffak etsin sesleri) Ancak benim başarım; Yüce Heyetinizin ve temsil ettiğiniz bütün milletin, bana olan güvenine ve bunun devamına bağlıdır. (Alkışlar).
(Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmasında Bağımsızlık Savaşı sonuna kadar geri bırakılmasını istediği kanunlarş; Orduya alınacak subaylar ile, askeri terfi kanunlarıdır. Bu kanunlarla ilgili söz alan milletvekilleri Paşa’yı kıyasıya eleştirir. Mersin Milletvekili Selahattin Bey: “Paşa’nın görüşü kendisine aittir. Söylediklerinin tartışılmadan kabulü doğru değildir. Burada millete emredilemez, aksi halde Meclisin ortadan kaldırılması gerekir. Paşa, Meclisin karar verdiği her şeyi yapmaya mecburdur.”der. Erzurum Milletvekili Avni Bey ise yaptığı konuşmada şunları söyler: “Efendiler, gerek ordu ve gerek Meclisin tek dayanağı; birincisi Allah, ikincisi halkın güveni, üçüncüsü de ordudur. Burada kim kendisine milletvekillerinden daha yüksek, daha yurtsever derse, ben onu vatan haini sayarım. Paşa burada emrettiler ki; şu, şu kanun çıkarsa, Başkomutanlık, Milli Savunma bunu yerine getirmeyebilir. Rica ederim, emri burası verir. Bir erin, bir subayın ihtiyacını ben de kendileri kadar anlarım. Öğütlerini bize değil, erlere, subaylara versinler. Beyler Paşa Hazretlerini ancak emrimizi dinlediği zaman severiz, aksi halde parçalarız.” (Bravo sesleri)
MUSTAFA KEMAL PAŞA (yeniden söz alır): Efendiler, ileri sürdüğüm öneriler hiç bir zaman emir anlamında anlaşılmamalıdır. Eğer böyle olsaydı bunun tartışılması için sizlere başvurmaya gerek kalmazdı. İstenilen konuların kabulü veya kabul edilmemesi oylarınıza bağlıdır. Bunun için emir söz konusu değildir. Yüce Heyetinizin duygularından, ahlakından, milli ilkeleri korumadaki kararlılığından kuşkum yoktur. Kuşku uyandıracak bir söz de söylemiş değilim. Ancak bilinmelidir ki, uygulanma imkanı olmayan bir şey yapılamaz.

Hiç yorum yok: