14 Temmuz 2008 Pazartesi

TARİH : 29 MAYIS 1920

ASKERİ, SİYASİ, DIŞİŞLERİYLE İLGİLİ VERİLEN ÖNERGE ÜZERİNE MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN YAPTIĞI KONUŞMA:

Gizli oturum açıldığında ilk konuşmayı yapan Genelkurmay Başkan Vekili ve Edirne Milletvekili İsmet Bey (İnönü) şunları söyler: “Efendiler, siyasi durumumuzun en açık kanıtı, İstanbul Hükümetinin kabul ettiği barış tasarısıdır. Bu tasarı, yirminci yüzyılda bir milletin siyasi ve ekonomik yönden bütün varlığı ile nasıl yok edilebileceğini gösterir belgedir. Bu belgede düşmanlarımız önce yurdun sınırlarını her yandan, bütün İslam ülkeleri ile ayırmıştır. Doğudan ilerleyen Ermenistan, batıdan Yunanistan, güneyden İngiltere ve Fransa, Araplarla ve Kafkas ve Rumeli’de kalan milletlerle tüm temasımızı kesmek istemişlerdir. Ayrıca İzmir, Urfa, Antep, İstanbul, Adana, Maraş’ ı işgal etmişlerdir. İtalyanlara Antalya sahilinden Konya’ya kadar bölge, Fransızlara beş ilimiz, İngilizlere başka bölgeler verilecektir. Maraş, Antep ile bütün köylerimizi yakmış olan canavarlar, bu kez Sivas, Diyarbekir ve başka yerlere geleceklerdir. Bu proje ile yurdumuz doğrudan doğruya siyasi olarak paylaşılmak istenmiştir. Kapitülasyonlardan Ermeniler ile Rumlar da yararlandırılacaktır. Maliye ve Adliyelerimiz denetim altında bulunacaktır. Azınlıkları şikayet doğrudan temsilcilere yapılacaktır. İslam olanlar içte ve dışta doğrudan esir tanınacaktır. Bir süre sonra okullarımızda ne okunacağını, adliyelerimizde İslam hukukunun nasıl sağlanacağını Ermeni, Rum tercümanları, İngiliz, Fransız, İtalyan subayları kararlaştıracaklardır. İlerde gerek ordu, gerekse halkın elinden tüm silahların alınması ve yurda silah ve cephane girmemesi için esaslı önlemler düşünmüşlerdir. Bu tehlikeyi en uzak köylere, okula yeni başlayan çocuklara ayrı, ayrı öğretmeliyiz.
Allah bizim dağlarımızı, tepelerimizi, bütün dünyaya karşı çıkalım, bağımsız ve hür nefes alalım diye yaratmıştır. Bu milleti esir etmek için milyonlarca kuvvet, yıllarca zaman, milyarlarca para gereklidir. Düşmanlar tüm yurdu silah zoruyla ele geçirdikten sonra bir tek dağ başı kalacak olsa, oraya kuvvet göndermek zorunda olduklarına onları inandırmalıyız.
Düşmanlar bizi Afrikalılar gibi cahil ve ürkek bir millet zannediyorlar.” (İsmet Bey henüz albaydır ve İnönü Savaşlarındaki başarısından dolayı soyadını almamıştır) İsmet Bey’den sonra Mustafa Kemal Paşa söz alır).
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara)- İsmet Bey’in yapmış olduğu açıklamalarda, Fransızlarla yapılan anlaşma hakkında kuşku oluştuğu için, bu konuyu açıklamak isterim. “Biz bu anlaşmada karşılık olarak ne tür özveride bulunduk? Anlaşma ile biz ne kazandık?” sorusunu yanıtlamak istiyorum. Fransız cephesinden gelen milletvekili arkadaşlarımıza göre; orada bulunan kuvvetlerimizi bugünkü düşüncemize göre örgütlemek, kuvvetlendirip düzeltmek için zamana gereksinim vardır.
Bilindiği gibi savaş sırasında hareket halinde bulunan kuvvetlere, teorik olarak eğitme olanağı yoktur. İstenilen şekilde uygulama yapabilmek için zamana gereksinim vardır. Bu zamanı kazanmak için anlaşma emri verdik, yirmi gün zaman kazandık. Acele eksiklerini, hazırlıklarını tamamlamalarını ve bu sırada hiç bir yönden saldırı olmayacağını kendilerine yazdık. İşte askeri görüş olarak kazancımız budur. Bununla birlikte akla gelebilecek sakınca ise: Yirmi günlük bu arada orada bulunanlar halk kuvveti (milis) olduğu için, bir kere dağılıp giderse, yeniden toplamak zordur. Ayrıca gizli haberleşme ile sunulan bildiride gerekli önlemleri aldık.
Şimdi siyasi anlamda sağlanan yararları sunmak istiyorum: Kuşkusuz gerek Yüce Heyetiniz ve gerçekten Türkiye’nin yazgısını idare eden bakanlar kurulunuz, henüz anlaşma devletlerince tanınmamıştır. Yurdumuzun ve milletimizin yazgısını belirlemek için düşmanlarımız Ferit Paşa’ya başvuruyordu. Avrupalıların doğrudan milletimizin temsilcilerine başvuruda bulunmalarını sağlamak, başarıların en parlağıdır. Gerçi buraya gelmiş olan heyet, bütün Avrupa’ya duyurulmuş bir heyet değildir, ancak onları gönderenler tarafından tamamen yetkili kılınmıştır. Sözlü anlatımlarında ve çektikleri telgraflarda, her zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi sözünü kullanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na başlıklı imzalı yazı vermiştir. Bunun maddi ve siyasi yararı da vardır.
Bildiğiniz gibi barış koşulları içerisinde Kilikya ile ilgili konular incelendiğinde görülür ki, Suriye’yi Kilikya’dan ayıran bir sınır vardır. Bu sınır Ceyhan’dan geçer, Kilis, Antep, Urfa ve Mardin’i içine alır. Bu adlarını saydığımız yerler Suriye’den sayıldığı halde, yapılan anlaşmada bu tür bir anlatım yoktur.
Efendiler bizimle bir araya gelen Fransızlar son olarak tüm Kilikya’nın boşaltılmasının sözünü etmişlerdir. Ancak Antep ve yöresinin boşaltılması konusundan devamlı kaçınmışlardır. Onlara bizim için sadece bir Kilikya olayı değil, bir güney sınırı bulunduğunu anlattık. Bu milli sınırın kuzeyinde kalan en küçük toprak parçasının dahi düşmanların eline bırakmayacağımızı kanıtlamak için, Antep ilinin boşaltılmasını asıl koşul olarak ileri sürdük ve bunu sağladık.
Bundan dolayı Fransız delegeleri, aldıkları yetkiyi de aşarak bizimle yapmış oldukları anlaşmada yalnız Kilikya değil, bizim istediğimiz yerleri boşaltmayı kabul etmişlerdir. Amaç yalnız Sisin, Pozantı ve Antep’in boşaltılması değildir. Kendileriyle yapılan görüşmelerde topraklarımızın tümünü boşaltmalarını açık olarak söyledik. Bizimle anlaşma yolunun ancak bu noktadan geçtiğine inandıkları için kabul etmişlerdir. Efendiler Fransızlara göre bizimle savaşmak çıkarlarına aykırıdır. Buna karşılık en çok Suriye’den fayda elde etmek isterler. İşte onları bizimle anlaşmaya yaklaştıran neden budur.
Silahlarla ilgili bir soru soruldu. Hem savunma, hem saldırı silahımız vardır. Onun ötesinde ihtiyaç duyduğumuz silahları da düşmanların elinden alacağız.
SIRRI BEY (İzmit Milletvekili) – Sorum Bolşeviklerle ilgilidir. Görüyorum ki tartışmamızda ne zaman bu konuya değinilse, halk deyişi ile yan çiziyoruz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) – Sırrı Bey’in biraz önce söylediklerinde, Bolşevikliğe verilmesi gerekli önem ve Bakanlar Kurulu’nun ne tür girişimde bulunduğu konusudur. Kuşkusuz Bolşevikliğin yayılması ve başarısı herkes tarafından bilinmektedir. Bolşevikliğe yeteri kadar önemi herkes gibi, Bakanlar Kurulu da, biz de vermişizdir. Bolşeviklerle görüşmek ve anlaşmak için Bakanlar Kurulu girişimde bulunmuştur. Bakanlar Kurulu bu konudaki girişiminde çok tedbirli olmak gereğini duymuştur. Ancak burada iki konuyu birbirinden ayırmak gerekir. Biri bolşevik olmak, diğeri Bolşevik Rusya ile anlaşmak. Biz Bakanlar Kurulu olarak Bolşevik Rusya ile anlaşmaktan bahsediyoruz, yoksa Bolşevik olmaktan bahsetmiyoruz. Bolşevik olmak apayrı bir olaydır. Bu konunun açık görüşmesini, batıya karşı savaş ilan edeceğimiz güne ertelemek istiyoruz. O günü görünceye kadar ve doğudan gelen maddi yardımı almaktan, batı ile her türlü siyasi ilişkiye germekten geri durmayız. Batılılarla, Amerikalılarla siyasi ilişkiye girmek, diğer bir devletle siyasi ilişkiye girmemize engel değildir. Onun için bu konuda iyi düşülmesini dilerim.(Alkışlar) Bolşevikler yayılmacılığı (emperyalizmi) engellemek için de İslam dünyası ile anlaşma yapmanın gerekliliğine inanmışlardır. Bu yüzden milletin dini ve milli esaslarına uymaya karar vermişlerdir. Şimdiye kadar yaşananlar sonucunda bu gerçekler ortaya çıkmıştır. İşte örnek olarak Azerbaycan, Türkmenistan, Kuzey Kafkasya’yı tam anlamıyla bolşevik olmuş sanmayınız. Bundan dolayı Bolşeviklik ilkelerini kabul etmek, toplumsal bir olaydır ve bugünün işi değildir.

Hiç yorum yok: